21 Eylül 2013 Cumartesi

Görgü Tanığı İncir / Bir İncir Muhayyilesi

Olan oldu, hafızada yerini aldı, kaçış yok; artık kocaman yaprakları, balından patlamış meyveleri ve ayrıksı kokusu ile nerede bir incir ağacı karşıma çıksa bu kitap hatırlanacak.


Çünkü zavallı Dora'nın ölümü ile ilgili yegane ipucu en son yediği yiyecek olan incir. Dolayısı ile incir  en önemli görgü tanığımız. Kitapta incir tarihi, çeşitleri, göndermeli anlamları olmak üzere çok ayrıntılı anlatılmış.




Sakin bir anlatım, ona eşlik eden iyi edebiyat. Yıl 1910, tıp, kriminoloji, endokrinoloji, psikoloji gibi bilim dallarında yenilikçi yaklaşımların denendiği, fotoğrafçılık, haberleşme gibi alanlarda çığır açan buluşların yapıldığı Viyana'yı seyrediyoruz. Özellikle seyrediyoruz diyorum çünkü kitap kesinlikle görsel algımızı kışkırtıyor.



 Henüz on sekiz yaşında bir genç kız olan Dora'yı kimin öldürdüğünü bulmaya çalışan kriminoloji meraklısı polis müfettişi ve onun eski inançlara, büyülere inanan karısı Erszébet. Aslında karı koca birbirlerine paralel bir soruşturma yürütüyorlar. Ülkesi Macaristan'da tüm kocakarı hikayelerini, korkunç büyüleri, söylenceleri, halk doğa bilimini öğrenerek yetişen çetin ceviz Erszébet'in gelişmiş içgüdüleri ve çeşitli sanatsal yetenekleri var. Söz gelimi ne zaman kar yağacağını anlamak için bir kaz kesip göğsünün rengine bakıyor, tarotu konuşturuyor. Ona yardım eden meraklı İngiliz mürebbiye Wally ile birlikte kocasının hep bir adım önünde.




Diyelim ki "Dora"


Bu iki meraklı ve  kafadar kadın Dora'nın ölümünü araştırmak üzere bazen bisikletle, bazen tramvayla, kah "Fiaker" denen atlı Avusturya arabalarıyla bize Viyana'larını gezdiriyorlar, Doğa Tarihi veya Endüstri Müzesi'nde kocaman siyah tilki kürklerinin içinde buluşarak araştırmalar yapıyor,  şık bir cafede "Kapunizer ve erik reçeli ile sunulan Böhmische Dalken veya sütlü çörek" eşliğinde ipuçlarını değerlendiriyorlar.

Aslında kitapta sık sık Avusturya mutfak tarihinden tatlılar, turtalar, çörekler boy gösteriyor. 


Bohemya mutfağından erik ezmeli "Buchteln"


Kaynak için:



Dönemin kadınlar hakkında ki Freudyen söylemi olan "histerik" sözcüğünü sık sık duyuyoruz. Aslında kitabın üzerinde Freud'un ruhu geziniyor zira meşhur "Dora vakası"  Freud'un histeri, ruhçözümü, düşler ve ruhsal tedavi, öedipal çözümleme gibi yaklaşımlarını test ettiği çok meşhur bir vaka.  Freud'un takma adla " Dora " ismini verdiği kızla ilgili "Olgu Öyküleri 1 "Dora ve Küçük Hans" isimli bir kitabı var.


Sigmund Freud



"Görgü Tanığı İncir"in bir başka özelliği kitabın yazarının uzman olduğu konular olan sanat, güzellik ve giyim kuşam üzerine hissettirmeden yaptığı göndermelerin bu kitapta müfettişin karısı "Erszébet" ile simgeleşmiş olması.




Kitabın sakin bir dili var ancak kesinlikle rutin değil. Olayın aydınlatılması için müfettiş ve karısı arasında ki hem fiziksel hem de psikolojik rekabet gerilimi had  safhaya çıkarıyor. İyi polisiye, iyi edebiyat.


Kitabın yazarı Jody Shıelds ilginç bir yazar, sanat dalında  üst lisans yapmış, gravürleri MOMA'da yer almış. New York Tımes Magazine gibi dergilerde editörlüğün yanı sıra "Parıldayanlar: Kostümlere işlenen Mücevherlerin Işıltısı" ve "Şapkalar: Bir Moda Tarihi ve Koleksiyoncusu Rehberi" gibi kitapları var.

Jody Shıelds

2000 yılında yayınladığı ilk romanı "Görgü Tanığı İncir" ile büyük sükse yapan yazarın 2006 yılında yayınlanan "The Crimson Portrait" (Kızıl Portre) isminde bir başka kitabı daha var ki okumak isterim.


Kİtabın Ortası'ndan dersek eğer:




Kim Oynasın?

Karlı ve tarihsel profili ile Viyana, sis, mutfak kareleri, sanatsal göndermeleri ile "Görgü Tanığı İncir" görsel hale getirmek için çok uygun. Eğer gerçekleşirse müfettişi bilmem ama o gizemli "Erszébet" i Helena Bonham Carter oynasın derim. 

Sıradışı, tekinsiz ve gizemli.


Helena Bonham Carter - "Erszébet"

29 Ağustos 2013 Perşembe

Mürdüm Erikli Tart / Boğaz Aşkına! / Bütün Güzel Mürdümler

Yaz meyveleri "ne duruyorsun tam zamanım, beni al, benden bir şeyler yap, durma işte yap yap!" diye bekleşiyor. Gerek mis kokulu şeftaliler olsun, gerek mor renkli mürdüm erikleri olsun, meyve mi sebze mi olduğu belli olmayan domatesler olsun "ay bi kadın olun da bizden güzel şeyler yapın yahu" diyerek söyleniyor.

Bir de bizim evin prenslerinden biri esspanyola'ya, diğeri güney sahilleri ve ardından aylarca iç Anadolu civarında konuşlanacak olduklarından kendi kendime dedim ki "rehber kalk, Strindberg  şimdi senin neyine onu boş otururken okursun, yakın zamanda ne bu meyveleri, ne de "akşama ne yemek var, peki şimdi tatlı olarak ne yiyeceğiz?" diyen genç oburları bulursun" dedim. Zaten oldum bittim tartoletler, meyve tatlıları ile aram iyidir.






Aslında aklımda boşnak bir arkadaşımın mürdüm eriği tatlısı vardı. Basit bir tatlı, tereyağla fırınlanıyor. Ama  işte nete bir bakayım deme gafletinde bulununca  Cafe Fernando'nun müthiş "kırmızı erikli tart" tarifini gördüm.  Cafe Fernendo - Kırmızı Erikli Tart 
E, zaten bu bloğun sahibi bir nevi sanatçı, tarif tabi ki çok iyiydi ancak sahibi mükemmeliyetçi bir insan olduğundan çok da ayrıntılıydı.

Biraz daha bakınınca bu şahane bloğa rastladım.


Görür görmez de nitelikli tarifler barındıran hikayeli bir yemek bloğu olduğunu anladım. Sahibesi önce tekstil sonra mutfak işi yapan hoş bir hanım. Teknikleri baymadan ince, dünya mutfağından haberdar, yerel malzemelerle içli dışlı bu bloğu takip edeceğim. Kabaklı bir tarifi gözüme kestirdim şimdiden.

Sonuç olarak tarifi uyguladım, benim aceleciliğimden kaynaklanan bazı aksamalar olmadı değil gerçi,  
tüm malzemeleri soğuttuğum halde hamuru açma aşamasında sıcak havadan olsa gerek hamur yağlı kağıda yapıştı, tart tepsisine düzgün yerleştirmekte zorlandım. Bazı estetik sorunlarda oldu tabi; mürdüm eriklerini soyarken ellerim mora boyandı ki Pazar günü katılacağım iki düğün var ve mor ellerle gitmek pek sakil olacak! 




Neyse sonuç mükemmel oldu, tart hamuru incecik, meyvesi bol, şekeri az. Tarif için 

Boğaz aşkına! 

Elleri de limonla ovarız artık, maksat bizim prensler memnun kalsın!


Ama o da ne? Yahu biz güzellik, stil bl bla... bloğu değil miydik? Çerçeveyi hep böyle çizip, meseleyi buraya bağlamayacak mıydık? O halde gelsin bütün güzel mor şeyler!




Chelsa Skess - Mürdüm ruj



Mürdüm kız







Mor ayrıntı
Hasılı mor yiyin mor boyanın derim naçizane.

27 Ağustos 2013 Salı

Melba'nın Peşi Yani "Peşmelba" / Böyle Olur Sopranonun Tatlısı

Tatillere gidilmiş, tatillerden dönülmüştür. Rehberiniz boğazına kadar işe gömülmüştür.  Üstelik bir daha ki yaza kadar arz-ı endam etmeyecek olan meyvelerin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu blogda yemek tarifi vermeyi pek düşünmüyordum ama işte mevzu "Peşmelba" olunca yazmamak olmadı. Peşmelba yazın en güzel meyvelerinden biri olan şeftali ile yapılıyor. Mis kokulu, şahane lezzette, hafifçe sulu olan bu meyve  Avusturya'lı opera sanatçısı Nellie Melba'dan ilham alan ünlü şef Georges Auguste Escoffier (1846-1935) tarafından yaratılmış. Biri aşçıların üstadı, diğeri operanın kraliçesi. İsmi de buradan geliyor zaten "Nellie Melba, Peşmelba, Melba'nın şeftalisi".


Ünlü Avusturalya'lı soprana Nellie Melba 1861-1931 



Şimdi şeftali mevsimi, kaçtı kaçıyor, bitti bitiyor. Tatil dönüşü yoldan aldığım bir kasa şeftaliden, önce şeftali konservesi şimdi de peşmelba yaptım.
Her sene özellikle şeftaliden mutlaka yapmaya çalıştığım tatlılar var; peşmelba, erikli ve şeftalili crumble, şeftalili cobbler.



peşmelba tarifi
Bu da benim "Peşmelba"m

Klasik tarif dondurma, şeftali ve orman meyveli sostan oluşuyor, ancak ben bu kez farklı bir şey yapmak istedim. Dilimlediğim şeftalileri biraz tarçın, az nişasta ve şeker ile ateşte çevirdim. Krema, labne peyniri ve krem şantiyi birlikte çırptım, yulaflı bisküvileri ezdim. Hepsini sırayla kupa döşedim.



Bu güzel tatlıya ismini veren Nellie Melba'ya ve tatlının yaratıcısı büyük şef   Georges Auguste Escoffier'e vefa borcumuzu da onu şöyle bir anarak yerine getirmek isterim.

Böylelikle "peşmelba"nın tarihçesine de göz atmış oluruz.

Nellie Melba kimdir
Dönemin en gözde sopranolarından Nellie  Melba



Hikayemizin baş karakteri Nellie Londra'nın ünlü Covent Garden operasında sahne almaktadır ve ünlü şef  Georges Auguste Escoffier'ye kendisini dinlemesi için davetiye gönderir. Koca usta Escoffier'ye bu jestin altında kalır mı? Böyle pempe şeftalili, vanilya dondurmalı, ahududulu, buğulu buğulu bir tatlı kup yapar ve Nellie'ye ithaf eder.



Nellie Melba'dan aldığı ilhamla "Peşmelba" yı yapan büyük usta Escoffier.



Ünlü Şef  Georges Auguste Escoffier
Aşçıların kralı, ünlü şef   Georges Auguste Escoffier





Nellie Melba döneminde büyük bir soprano ve ünlü bir sanatçı ancak onu yine "peşmelba" ile hatırlıyor olmamız kaderin bir cilvesi olsa gerek.




Nellie Melba'yı sanatıyla da anmak boynumuzun borcu. 1905'te yapılan bu ses kaydında Nellie'nin dönem fotoğrafları var. Görmenizi isterim.


13 Ağustos 2013 Salı

Kitabın Ortasından Nedir? / Yasemin Çongar

Siz kitap seçerken neye bakarsınız bilmiyorum.
Ben bir çok okuyucunun yaptığı gibi arka kapağına bakardım. Referans yazılarına, kitabın içeriğini  anlatan o kısa tanıtım yazısına. Ya da ilk cümlesine. Kafama yatarsa da alırdım.
Sonra bir gün  henüz Taraf'ta şahane edebiyat yazıları yazan Yasemin Çongar'ın (bugün nerede sahi?) bir yazısına denk geldim. Ah ama ne not etmişim, ne gününü tarihini hatırlıyorum bu yazının. Yasemin Çongar başka bir yerden mi alıntılamıştı yoksa kendi fikri miydi onu bile hatırlamıyorum.


Yasemin Çongar

Şöyle diyordu Çongar;  kitap alırken ne arka kapağına ne de girişine bakmalıymış, en objektif izlenimi ortasından rastgele bir sayfayı açıp okuyarak edinebilirmişiz.






 Bu yazıyı okuyan ben o gün bugündür kitap alırken ortasına bakmaya başladım, eğer beklentilerimi karşılayacak bir hava yakalamışsam tamamdır, alıyorum o kitabı. Bu yöntem gayet iyi işliyor çünkü.

Kitabın ortasında işler tıkırındadır, olaylar akmış, kişiler tanışmış, kavga gürültü bir yoluna girmiştir. Aslında en lezzetli yeridir.

İşte bloğumda, "Kitabın Ortasından" adını vererek oluşturduğum ve kitap tanıtımları yaptığım başlığın anlamı budur. Her kitap tanıtımımda, okuduğum kitabın ortasından bir alıntı yapmaya çalışıyorum ki tavsiye ettiğim kitapla ilgili bir fikir vermiş olayım.
Siz de deneyin, çok işe yarıyor.

6 Ağustos 2013 Salı

Jane Eyre / Küçük Yetim Feminist Kız ve İngiliz Fırfırları

Geçen televizyonda Jane Eyre oynuyordu. Ben yine işi gücü bırakıp, Mia Wasikowska'lı Michael Fassbender'li ikonastik  İngiliz ambiyansının peşine takıldım. Zira İngiliz edebiyatı özel ilgi alanım sayılır. Jane Austen olsun, Virginia Woolf gönlümüzde her zaman yer var kendilerine!

Film başladı, "işte kötü kuzen Jane'e eziyet ediyor, allah ne kötü yengesin sen bee, sonunda Jane'den hellallik almadan ölemiycen zaten, işte yetimhane, bak veremden ölecek bu kız , işte mürebbiye çıktı Jane, Bay Rochester'ın sırlarla dolu malikanesi gözüktü, kahya kadın gizliden sen kiiim onlar kiiim mesajı vererek ballandıra ballandıra Blanche Ingram'ı anlatır, her gece o korkunç sesler..."


Cary Fukunaga'nın çektiği film en başarılı Bronte uyarlamalarından biri sayılıyor.

Mia Wasikowska'lı Jane Eyre


Belli aralıklarla televizyon ve sinema uyarlamaları yapılan, genç yönetmenlerin "bir de ben ele atayım şuna hem ne biçim çekerim şekilli" diyerek çekmelere doyamadığı, çok çeşitli versiyonları olan Charlotte Bronte fenomeni Jane Eyre'n nice genç kızın aşk hayatını şekillendirdiği malum. Kitabın yaygın okuma sayıları göz önüne alındığında milyonlarca genç kız, derin derdini anlamak istediği bir Bay Rochester olduğunu varsaydığı yanlış adamların elinde ziyan olsa da biz yine sinemadan  modaya, edebiyattan günlük hayata birçok alana esin kaynağı olan ve Viktoryen ahlak anlayışına karşı duruşlarla bezenmiş dolu bu İngiliz fırfırına teslim olalım.


Charlotte Gainsbourg o ayrıksı ve hastalıklı ifadesi ile en iyi Jane Eyre yorumcularından biri oldu. Kendisini anne babasına istinaden ayrıca da severiz  zaten.


Charlotte Gainsbourg







William Hurt


 Aldatılmış ve kadınlara karşı güvenini yitirmiş bir 
Bay Rochester yorumu yapayım derken komikleşen bir William Hurt izlemiştik.Gerçi komik olmayan bir Bay Rochester olmak zor iş. 


Timothy Dalton / Edward Fairfax Rochester rolünde 


Mr Rochester o alaycı uslubuyla sorar; bütün mürebbiyelerin acıklı bir hikayesi olur, sizinki nedir?



Kitapta ki korkunç yenge!




Korkunç yenge beyazperde de böyle yorumlanmıştı!







A ha ha mesele komiklikse en komiklerden biri bu bay Rochester olmalı, kızgın, küskün...




Ayrıntılarda ne gizliydi?




Kitap kapaklarına bir göz atarsak

Bizim Kerime Nadir kitap kapaklarını hatırladım


İkonastik derken bunu kastetmiştim. Bir nevi İsa / Meryem havası mı seziyorum?





Ah o Bay Rochester'in evine giden yol, korkular, tereddütler




1958 basımı bir Jane Eyre



Farklı bir Jane Eyre uyarlaması!


Orson Welles Joan Fontaine'li Jane Eyre


Jane'in gönderildiği yetim okulu



Bizim de bir yetimler okulumuz var, Türkiye'nin en eski eğitim kurumlarından biri; Darüşşafaka! Ama şükürler olsun ki güler yüzlü bir okul, çocuklara yetim psikolojisi, acıma acındırma yerine kendine güven ve neşe aşılayan bir okul bizim Darüşşafaka'mız. İyi ki varsın! 




Moda da, ıvır zıvır da Jane Eyre etkisi

Jane Eyre 21. yy da!

Jane Eyre çantası

Kaynak zengin kullan babam kullan. Çantalar, daha neler...


Jane Eyre efektli Mirte Maas

  




Yüzlerce Jane Eyre aksesuarından sadece biri "Kitap Küpe"




Jane Eyre alıntılı bilezik



Fendi Jane Eyre Bootie





Böyle olur Jane Eyre dövmesi




8 Temmuz 2013 Pazartesi

Gelir Ramazan Ağırdan / Baltaları Gömme Zamanı (palalar dahil)

Ramazan ağır ağır geldi. Şimdi gerçek veya mecazi tüm baltaları gömme zamanı (palalar dahil). 


Ramazan sükuneti, düşüncesi, ruh hali, birebirliği, ağrısı, sızısı, midenin isyanı ki aslında nefsin isyanı, halsizliği, zayıflığı ve daha neleri ile geldi.

Hoş geldi safa geldi. Başımın üstünde yeri var.




Yaz ramazanları birazda çocukluğumuz. Öğlene kadar tutulan çocuk orucunu gerçek sanma, derelere yatma, karpuzları suya salma, amca, teyze, yeğen oruçsuzlar dahil cümbür cemaat iftar açma, teravihi çabuk kıldıran hoca aramak demekti. Mukabele okunan evlerde (küçümseyenleri, amaan anlamadan okuyorsunuz diyenleri de ben anlamam sanki her gün meal, tefsir okuyorlar), kapı açma, konu komşuya, yer gösterme, Hasibe Hanım Teyze'nin anahtarına göz kulak olma dahil olmak üzere epey yol yordam öğrenilir. Kuran tilavetiniz ilerlediği gibi bonus olarak Yasin, Amme, Tebareke gibi sureleri yedeğe alırsınız. Hem mukabele sonrası çok güzel muhabbet olur benden 
söylemesi.




İftara bir saat anca kalkan delikanlılara bıyık altından tebessüm eden, sigara başına vuranların damarına basmamaya gayret eden, oruçla işi olmayanları görmezden gelen eski toprak yengelere selam olsun.

Yılmaz Erdoğan'ın "Vizontele" si ya da Ayfer Tunç'un o güzel "Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek" kitabındaki ortamlar vardı gerçekten.

Amaann nostalji de hiç sevmem, şimdi de ne yaparsan  o güzel olur. Maksat niyetin olsun.

Bugünün nostaljisini de yapanlar çıkar yirmi yıl sonra elbette.
Nasıl nostalji yapacaklar acaba dedim de "pideyi kim alacak", "sen git ben git", "Nagihan Teyze beni öne geçirdi, millet ters baktı söyle bi daha yapmasın", "Cübbeli" esprileri yeter yahu!

Biz şimdi işimize bakalım, tutabilenler güzel güzel orucunu tutsun, kılabilenler (ki bu fakir her zaman ki gibi alaca tutar, kılar) huşu ile namazını kılar, abartmadan tarhanalı, salatalı, pideli ille de çaylı ama ne olur mütevazi iftarlar hazırlansın.





İftara beş kala kabul edilmeyecek dua yok gibi hissedelim, iftarı açtık ilk yudumu tattık, cennette gittik haberimiz yok diyelim.

Gözler derinleşsin, bakışlar bulanıklaşsın, vücutlar ağırlığını yitirsin ruhlar kanatlansın, her bir organımızı tek tek hissedelim, normalde yüzüne bakmadığımız taamlar bir kıymete binsin, bir kıymete binsin.




Kıymetini anlayalım!

 Allahaşkına tutmayana, kılmayana, örtmeyene kimse bulaşmasın, yaa bi kendi işimize bakalım! Yok karşımda yemesinde içmesinde, saygı duysun da (karşında yiyorsa bu da imtihanın bir parçası değil mi güzel kardeşim) geçin bunları birine çatmaya, adam dövmeye yer arıyorsanız ayrı! 


Ne demiştik baltaları gömelim, hepimiz!



18 Haziran 2013 Salı

Anlamazdın Türkiye / Makyaj Bloglarına Mahalle Baskısı

Ne hal var ne mecal. Twitter takip etmekten, dışarıya kulak vermekten, neler olduğunu anlamaya çalışmaktan.

Benim kitabımda ezbere geçit yok, klişeye de pabuç bırakmam.  Ama süssüz püssüz yalın sadece "gerçek" diye de bir şey var. İşte bu gerçeğe kapım sonsuza dek açık.

Birbirinden hem zihnen hem de fiziken bu denli az benzerliği bulunan milyonlarca insanı ağzı kapalı bir torbaya atıp fazla da karıştırmadan salladığın ülkenin adı Türkiye'dir. Üstelik her benzemez kendini "tek" sanmaktadır. Bir tek kendisi ve benzerleri yaşamaktadır bu ülkede. Herkes ona göre hizalanacaktır. Hizalanmayanlar ya haindir ya satılmış.

Yazının başlığı tam da burada devreye giriyor. Tıpkı o ünlü şarkıda söylendiği gibi "anlamazdın, anlamazdın". Bence anlamayan Türkiye ahalisinin her iki  % 50'si. Önce biri anlamadı, şimdi diğeri anlamamak için yeminli gibi.

 Tüm protestolara burun kıvıran, olayı aslında gayet iyi kavrayan ama sanki anlamamış ayağına yatan iktidar, milleti çıldırtırsan elinde delirmiş bir Türkiye ahalisi olur, ayrıca  "tencere tava hep aynı hava" retoriği fena halde Erbakan'ın Susurluk protestolarını küçümsediği "hava civa" sözlerini hatırlatıyor. Oysa bir "tatlı söze" bakardı her şey. Evet bir "tatlı söze".

Protestocu 90'lılar; protesto etmenin tadını aldılar, siyasetleri zayıf, ideolojileri yok, kişisel özgürlüklerine dokunulmasına içerliyorlar, ama öğrenecekler. Düşe kalka da olsa bu süreç en çok onlara yaradı. Tecrübe ettiler. Çok hırpalandılar, bu denli kötü niyetli yaklaşımı akılları almıyor. Umalım ki dilleri acımadan, kalpleri kararmadan çıkabilirler bu işin içinden.

Güzel Şeyler Rehberi'nden şimdilik bu kadar politik analiz yeter sanırım.

  Blog yazmaya başladığım günden beri takip ettiğim birçok blog var. Güzellik, makyaj ve bakım blogları, kitap blogları, havadan sudan yazanlar, gezi yazanlar, yemek blogları. Aslında Gezi olaylarının ilk günlerinde sürekli takip ettiğim bu bloglara bakmak aklıma bile gelmemişti.

 Ancak "annekaz"ın başına gelenler bloglara dikkat kesilmeme neden oldu.
http://www.annekaz.com/ pratik bilgilerden, dekorasyona kadar içerik paylaşan ve sürekli hoş fotoğraflar yayınlayan, takipçisi bol ve güzel bir blogdur. İşte bu sitenin twitter hesabında yaşanan tartışmayı gördüm. Şöyle ki; "annekaz" olaylar devam ederken kendi işine bakmış ve güncel paylaşımlarına devam etmiş, buna kızan takipçilerinden bazıları buna tepki göstermiş ve karşılıklı restleşmişler. Ancak bu restleşmenin her iki taraf içinde çok kırıcı bir dil kullanmaları açısından hayli "ümitsiz" olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Sonuç olarak "annekaz" tepkilere rağmen kendi gündemini oluşturdu ve kalan takipçileri ile yoluna devam etti.

 Diğer yandan benim görebildiğim kadarı ile hemen hemen tüm makyaj blogları Gezi'ye destek verdi, en azından güncellemeler durdu. Eh bununda anlaşılamayacak bir tarafı yok doğrusu. Makyaj, bakım ve giyim kuşam hayat tarzını belirleyen etkenlerin başında gelir her zaman.

Gerçi makyaj bloglarında da "annekaz" örneğindeki kadar olmasa da ufak atışmalar gördüm ama bu kez tam da zıttı bir nedenle. Bazı takipçiler bu kez Gezi'ye destek veren bloggerları eleştirdi. Destek veren yazılara az da olsa bazı takipçilerinden tepki vardı bu kez.

Hiyerarşiye bakmaksızın bloglara bir göz atarsak durum şöyle:








http://www.hazinekutusu.com/ Takip etmiyordum zira bloğuna denk gelmemiştim. Ancak o karmaşada oldukça kırgın bir dille yazılmış ve içinde  "körüklenen bunca nefret ve kötülükten" şikayet eden ve sosyal medya hesaplarını kapattığını ilan eden yazısına gördüm. Önce blog yazmayı bıraktığını sandım ve  "iyi yazılar varmış, bakardık yahu, istediği akışı yakalayamadı herhalde" dedim geçtim. Meğer olay bambaşkaymış, Gezi'yi desteklemediği ve karşı tarafta durduğu için diğer bloggerlardan mahalle baskısı, twitter'da spamlar, daha da neler neler. Bloğunu kapatmamış sadece ara vermiş.

http://www.ojemrujumrimelim.com/ Artık cilt bakımı yerine biber gazı bakımı yapanlardan. Normal güncellemesine 10 Haziran'da başlamış.

 http://www.dortdortlukblog.com/28 Mayıs'tan itibaren özel güncellemesi yok, 3 Haziran'da direniş logosu eklemiş. 10 Haziran'da hayata dönmüş.

http://nasilgiysem.blogspot.com/  27 Mayıs'tan beri güncellemesi yok.

http://cirkinkadinyokturazmakyajvardir.blogspot.com/ Hayvan deneyleri konusunda çok duyarlıdır. 31 Mayıs son güncelleme tarihiydi, ara ara baktım sessizdi. 8 mayıs'ta yazdığı "Kahrolsun Bazı Şeyler" yazısıyla direniş sürecine desek verdiğini öğrendik.

http://makyajguncem.blogspot.com/ 15 Mayıs'tan itibarı ile güncellemesi yok

http://7-24makyaj.blogspot.com/ Çekilişler, tanıtımlar, burası her zaman pek hareketlidir. Direniş logosu ve kısa bir yazı ile kendini ifade etmiş, ardından güncellemeye devam. 

Çok özel bir koku sitesidir, parfüm alırken ille buraya bakar da alırım.
Direniş logosu koymuş, Eskişehir'den katılmış, sürece neden destek verdiğini gerekçeleri ile yazmış. bir yazıyla kendini ifade etmiş. 

http://darkchocolatebrown.blogspot.com/ Bakarım hep, yoğun bir iş hayatı vardır, bloğunu çok sever.
 #direnbayan logosu paylaşmış. Bu logoyu beğenmiştim zaten.

http://vespagirlmakeup.blogspot.com  Son güncellemesi  1 Mart, sanırım instgramda bir kaç fotoğrafla protestoya katılmış.
Bloğun ismi kafama yatmazdı bir türlü (kızmazdım üzülürdüm sadece), gezi sürecinde tek derdinin  "ne giysem" olmadığını direniş logosu koyarak göstermiş. Ardından uzun bir yazıyla kendini ifade  etmiş. Sonunda da "istediğine oy ver, gene o başbakan olsun, ama bize zulmetmesine izin verme" diye bitirmiş. Genelde makyaj bloglarında gözlemlediğim kestirip atma hali yok, uzun uzun anlatmış derdini. Demokratik söylemi için kendisini kutlamak geldi içimden..

http://gorkemkarman.blogspot.com/  Güzel, narin ve sakindi. Kendi yüzünü kullanır, yaratıcı paylaşımlarda bulunurdu. High end makyaj malzemelerine yer verir ağırlıklı olarak. 
Protestolara katıldığını belirten bir yazı yayınlamış, fikrime saygı duyun, duymayanlar da beni takip etmesin demiş, rest çekmiş. Yani herkes kendi evine!

http://guzellikgezegeni.blogspot.com/
Çok hareketli bir blogdur. En son 27 Mayıs'da yayın yapmıştı, az önce baktım çekiliş yayınını güncellemiş.

http://www.makyajblogum.com/ Canı yazmak istemeyenlerden, direniş logosu paylaşmış. 10 Haziran sonrası güncellemeler devam.

http://www.chunlibeauty.com/ Sivil direnişe desteğini demokratik Türkiye isteği ve provokasyona hayır sözüyle kendini ifade etmiş.

http://limonsuzdietcolaa.blogspot.com/ Adı hoşuma gidiyor, arada bakıyordum. 31 Mayıs'da yapmış son makyaj güncellemesini. Ardından biraz sessizlik ve güncellemeye devam.

http://sebnemindunyasi.blogspot.com/ Makyaj ve hobi bloğudur, en son güncellemesini 28 Mayıs'ta yapmış.

http://surdarcenciel.blogspot.com/ Hep bakarım. Direnişe destek verdiğini 'Kürt, Laz, Çerkez.. Hepimiz Kardeş...Omuz omuza"  mottosu ile duyurmuş. Güncellemelerine devam ediyor ancak Gezi ile ilgili de sürekli bilgi giriyor. Sakin ve açıklayıcı ifadeler. Sevdim ben.

http://tannetanne.blogspot.com/ 31 Mayıs son güncellemesi.

http://www.naslii.com/ Açık ve net. Direnişe destek, desteklemeyen beni takip etmesine getirmiş. Bir kaçı ufaktan atışma dışında takipçilerinden destek var. Güncellemelere devam.

http://makyajgunlugu.blogspot.com/ Blogda güncel yayın yok, twitter tam gaz. İzmir'den canlı yayın yaptı adeta, olayların takipçisiydi.  

Teması farklı olan diğer bloglar da durum:

http://smyrnetalya.blogspot.com/ Tatlı tatlı dekorasyon yazar, dolap içleri için kullanım önerileri, seramikler, banyo sorunsalı, her bir detayı tek tek ele alır. Geziyle ilgili duygularını ifade etmiş. Ötekileştirme yok.

http://sadevederin.blogspot.com/ Özeldir, farklıdır. O kimlikten bu kimliğe salınır durur. O gün canı kim olmak istiyorsa o olur!
İlk günden itibaren geziye destek vardı, kendi usulünce  yazdı çizdi. Ancak farklı konularda ki yazılarını güncellemeye devam etti. Baktım yenice balık tarifi vermiş. İyidir.

http://sahildekiev.blogspot.com/
Fotoğrafları şahanedir, insanın sahildeki eve kapağı atası gelir. Uzakta olmasına rağmen ilk günden itibaren Gezi'yi izlenimleri ve paylaşımları ile takip ediyor.

http://modarella.blogspot.com/ Moda yazar, takı tasarlar... Gündeme dair artık ne kadar dolduysa güzel bir yazı yazmış.

http://vintageduygular.blogspot.com/
Ne güzel blogdur. Direndi ve yeni bir güncelleme yaptı.

http://selgingb.com/2013/03/17/kelebegin-ruyasi/
Eski Dr. yeni yazar, kitap yorumları yapar.  Gerçi Tahrir ile ilgili ne olduğunu yazmadığı çekinceleri vardı, şimdi Gezi'ye aşık oldu.

http://nerdetrakordabirak.blogspot.com/
Her konuda yazar, hem güzel yazar. Fakat gezi konusuna "bodoslama" dalmış.

http://bestebonnard.blogspot.com/ Fransa'da yaşar, şahane bitki, çiçek, doğa fotoğrafları çeker. Bir nevi bitki bilimci / kareograf  karışımıdır. Gezi ile ilgili bir paylaşımda bulunmuş, ben kendi yazdı zannettim önce, Oya Baydar'ın  t24'de ki yazısını koymuş meğer.

 Şimdilik benim gözümden blogdaşlarımın genel ahvali bu şekilde.
Çocukluk arkadaşlarının bile birbirinin üzerini çizdiği, kırk yıllık dostların hatır gönül dinlemeden kavgaya tutuştuğu, konu komşunun birbirinin rengini anlamaya çalıştığı, rengi belli olanların birbirine ters baktığı şu fena zamanlarda alınganlığın had safhada olduğunu biliyorum.

Objektif olmaya çalıştım, ama tarafım sonuçta. Yine de iyi niyetimden şüphe edilmemesi dileği ile.





Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts